SAYILAR

Öykümen Edebiyat’ın en geniş hacimli sayısı olan 21. sayımız sizlerle…


Öykümen Edebiyat 4 yaşında!

Yeni yaşımıza yeni bir sayıyla giriş yapıyoruz kıymetli okurlarımız.


Bir yazarın sorumluluğu yalnızca ne anlatacağını seçmek değil, anlatının okurla nasıl bir bağ kuracağını da öngörmektir. Hikâye, her şeyin döküldüğü bir günlüğe dönüşmemelidir. Zira sanat, her şeyden önce bir dönüşüm alanıdır; yaşananları rastgele aktarmak yerine onları seçerek, işleyerek ve anlamlandırarak yeniden kurar. Bu bakış açısıyla, hikâyenin ve onu inşa eden anlatıcının, kendisinden başlayarak çevresine doğru dönüştürücü bir güce sahip olduğuna inanıyoruz. Bu anlayışla hazırladığımız yeni sayımızın, okurlarımıza yeni ufuklar kazandırmasını ümit ederiz.


Her hikâye, bir başka hikâyeyle temas eder. Öykümen hikâyenin hikâyeyle kesiştiği yerlerde iyi ve güzel olanı iyi ve güzel olanlarla buluşturmayı hedefliyor.


Önce söz vardı şiarıyla çıktığımız yolda 16 sayıyı geride bıraktık.17. sayımızla huzurunuzdayız. Arı, duru, rafine zevkle işlenmiş çok sayıda eseri sizinle buluşturmaktan büyük bir mutluluk duyduk. Yola çıkarken hiç ummadığımız hiç beklemediğimiz birçok mutluluk yaşadık. Kendimizi Sözü güzel söyle emrine muhatap hissederek anlayışı inceltecek nitelikli hikayelerde bir araya geldik. Bununla beraber, son dönemde ülkemizin gündemini sarsan, vicdan sahibi herkesin vicdanlarında onulmaz yaralar açan hadiselerin burukluğunu yaşıyoruz.


Bize ait olanların ne kadar uzakta olduğuna bakmaksızın o arayışın bir parçası olmak umudunu taşıyan Öykümen koşullar ne olursa olsun umudu yitirmeninin çok büyük bir kayıp olduğu inancıyla hikâyesine okurlarına umut aşılamak için kaldığı yerden devam ediyor. Umudu hava kadar su kadar ekmek kadar aziz biliyoruz.


Hikâyeler bize diri ve anlamlı bir hayatın kapısını aralamak bakımından önemli imkânlar bahşeder. Bu sebepledir ki insanlar çok eski dönemlerde dahi birbirlerine hikâyeler anlatmış bu hikâyeler doğrultusunda bir anlam arayışına çıkmışlardır. Okunan nitelikli eserler zihni daldığı derin uykudan uyandırır ve hayata dair fikir üretimine katkı sağlar. Hayatı nitelikli bir pencereden okumanın yol ve yöntemini gösterir. Çünkü iyi yazılmış hikâyeler hayatın ta içinden gelen bir ırmak gibidir. İnsanın ruhuna dokunur, değiştirir, dönüştürür ve iyileştirir. Yepyeni ufuklar çizer yeni dünyalar bağışlar. Hayatın içerisinde yaşadığımız bütün olaylara esasen buyur bir de buradan bak davetiyesidir iyi yazılmış hikâyeler.


Kelimelerden oluşan dünyamızı hem dile hem kalbe nakış nakış dokumak için Hz Peygamberin kolaylaştırınız zorlaştırmayınız sevdiriniz nefret ettirmeyiniz şeklinde ortaya koyduğu anlayışı takip ediyor nefret ve zorluk iklimini bertaraf etmek amacıyla eserler ortaya koyuyoruz. Sadece akılla değil aynı zamanda kalple kavranan bir hayatın köşe taşlarını dizmeye çalışıyoruz. Zira biliyoruz ki hayat kalple kavrandığında hayata egemen olan vicdan olur. Biz öyle biliyoruz ki bir mana bunalımından geçtiğimiz bu çağda ihtiyaç duyduğumuz pusula vicdandır.


Öykümen ortaya koyduğu gayret ve özveriyle, yayımladığı eserlerle insani ve ahlâki değerleri yeniden canlandırmaya çalışıyor. Yayım süreci boyunca temele insanı alarak insani değerlerin inşa edilmesi için özveriyle çalışıyor. Güzelliğe, huzura rikkate vesile olacak bir şeyler yapmaya gayret ediyor. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğu inancıyla çalışıyor.


Bir film şeridi gibi geçiyor olan bitenler gözümüzün önünden ancak olan biten film değil, kaskatı gerçek. “Ben etimle kemiğimle bu çağdan nefret ettim yahut geldik çağı gördük ürperdik” sözlerinin mana perdesinin aralandığı günleri yaşıyoruz. Bu, bir bilinç tıkanıklığından neşet eden vahşet ve soykırım, vicdan sahibi olan herkesi derinden etkiliyor.


“Öykü, iktisat işidir.” der Abdullah Harmancı. Mesaj kaygısıyla yazılan hikâye rahat bir biçimde okunmaz. O metnin fazlalıkları, yükleri var demektir. Hikâye ağırlıklarından kurtulmadan tat vermez, kendini okutmaz. Bu ağırlıkların en önde geleni de mesaj kaygısıyla yazılan cümlelerdir. Keyifli okumalar dileriz.


Her insan hikâyesiyle var bu hayatta. Kendi kaderiyle, yaşadıklarıyla, öğrenip anlattıklarıyla; gözbebeklerine düşen akislerin gönül aynasındaki yansımalarını anlamlandırırken, kalbini rehber kılıp ruh aleminin derinliklerini keşfederken, kaderinin kesiştiğini insanları tanırken insan, kendi hikâyesini yaşıyor ve okumaya çalışıyor. Bu süreçte her şeyi değiştiren bir soru takılıyor zihninin kancalarına: Neden şöyle/böyle olmasın ki?


Bazı insanlar vardır. Yaptığı her işin hakkını verir, her işe koşar, her yere yetişir. Yorulmak bilmeyen bir enerjisi vardır. Hayret eder insan nasıl başarıyor diye. Sonra kanaat eder; ahtapot misali birçok kolu olmalı. Yoksa nasıl yetişsin!


Uzun diyebileceğimiz bir aradan sonra yeniden okurlarımızla buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Söze başlamadan önce okurlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Allah bir daha böyle bir acı yaşatmasın.


Yeni bir yılın ilk sayısıyla siz değerli okurlarımızla buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Satırlarımız arasından toplamanız dileğiyle.


Altıncı sayımızda yeniden birlikteyiz dostlar. Bu sayımız ile birlikte birinci yılımızı geride bırakmış oluyoruz. Türk öykücülüğü içerisinde kendimize yer bulmak bizleri ziyadesiyle mutlu ediyor.


Dergicilik her şeyin başında süreklilik isteyen bir iş. İlk sayının ardından iki ve üç derken bir yılımızı doldurmak üzereyiz.


Biz hikâye medeniyetiyiz. Hikâyeyle severiz, hikâyeyle nefret ederiz. Onunla inanır, ondan öğrenir ve onunla öğretiriz.


Her ay olduğu gibi yine heyecan var gönlümüzde, içimiz kıpır kıpır. Satır aralarında kendi hikâyenize rastlamanızı umduğumuz bir sayıyla karşınızdayız yine.


İki aylık aradan sonra yeniden birlikteyiz. İlk sayımızı aşkla, heyecanla, sevinçle yayımladık.


Öykümen, uzun soluklu olmasını umduğumuz, bunun için gayret ettiğimiz yayım hayatına yeni başlayan bir öykü dergisi. Kuruluş amacı öykü okurunu kaliteli eserlerle buluşturmak, öykü literatürüne katkı sunmaktır.